Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal
egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak
için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş
Savaşı; Osmanlı Devleti’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı
tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu
Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ DURUM:
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini
belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu
ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü
Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri
her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken
Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın
selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul
Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları
hafifletebileceğini umuyordu.
Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı.
Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri
güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri
bölgeleri işgal edebileceklerdi.
Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale,
Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon,
Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki
demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve
Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal
edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara
terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum,
Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker
yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin
Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete
geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da
yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya
başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla
birlikte Ermeni çetecileri de geldi.
Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek
üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması
altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in
işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana
atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Daha
sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale başladılar.
Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına
karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses
çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler,
sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak
davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için
hiçbir tedbir almamışlardır.
Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş
Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı
Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı
oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve
Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı
Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi.
Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin
başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu.
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER:
Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk
Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak
bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu
inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi
tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu
anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen
direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı
sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere
karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun
sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile
İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin
sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine
atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal
Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda
Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.
Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan
Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve
Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka
felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da
mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting, 30 Mayıs 1919’da
Havza’da yapılmıştır.
AMASYA TAMİMİ (22 Haziran 1919)
12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa
buradan yayınladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu
açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden
geçtiğini vurguluyordu. M.Kemal Amasya’da Anadolu ve Rumeli’de
kurulan Mudafaa-i Hukuku Derneklerini birleştirme, kongreler
yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma
amacıyla Amasya Tamimi’ni hazırlamıştır.
Bu tamimin önemli maddeleri:
-Vatanın bütünlüğü ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Hükümet
millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine
getirememektedir.
-Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
—Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve
kontrolden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır. Bu
kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış üç
temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması gereklidir.
Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır.
—Doğu illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre
toplanacaktır.
Amasya Tamimi’nin önemi: Bu tamim ulusal egemenliğe dayalı yeni
Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Ulusun
teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir.
Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya
atılmıştır.
ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)
Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum
Şubesi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ortak bir
kongre düzenlemek için çalışmalar yapıyorlardı. 3 Temmuz’da
Erzurum’a gelen Mustafa Kemal, 8 Temmuz’da İstanbul’a görevinden
ve askerlikten ayrıldığını bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm
ilişkilerini sona erdirmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin başkanlığına
seçildi. Erzurum, Sivas, Bitlis, Van ve Trabzon’u temsil etmek
üzere 56 delegenin katıldığı Erzurum kongresi 23 Temmuz 1919’da
Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanarak aşağıda yazılı tarihi
kararı almıştır.
Erzurum Kongresi Kararları:
-Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
-Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması
karşısında ulus tümden direniş ve savunmaya geçecektir.
-Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa
geçici bir hükümet kurulacaktır.
-Ulusal kuvvetleri ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.
-Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz.
-Manda ve himaye kabul edilemez.
-Mebusan Meclisi açılmalı, hükümetin çalışmalarını
denetlemelidir.
Kongrenin Önemi:
-Yeni bir devlet kurma düşüncesi belirginleşmiştir.
-Misak-ı Milli sınırları ilk kez belirlenmiştir.
-Mustafa Kemal’in başkanlığında Doğu illerini temsilen, Heyet-i
Temsiliye (Temsil Heyeti) adıyla bir yürütme organı seçilmiştir.
-Erzurum Kongresi’nin toplanma amacı bölgesel, alınan kararlar
yönünden ise ulusaldır.
SİVAS KONGRESİ (4-11 Eylül 1919)
Ulusal direnişi oluşturmada ikinci büyük adım Sivas’ta
atılmıştır. Bu kongre, Heyet-i Temsiliye’nin yanı sıra bazı
vilayetlerden seçilmiş temsilcilerle birlikte 38 delegenin
katılımı ile 04/11 Eylül 1919’da yapılmıştır. İstanbul
Hükümeti’nin Sivas’ta kongrenin yapılmasını önlemek için
uyguladığı tüm baskılar sonuçsuz kalmıştır.
Sivas Kongresi Kararları:
-Erzurum Kongresinde alınan kararlar kabul edildi.
-Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri,
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında
birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9 kişilik Heyet-i
Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm yurdu temsil etme
yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına Mustafa Kemal
getirilmiştir.
Önemi :
-Erzurum kongresinde alınan kararlar bir bölge halkının
kararları olmaktan çıkarılıp tüm ulusa mal edilmiştir.
-Ulusun geleceğine ulusun kendisinin karar vereceği ilkesi
gerçekleştirilmiştir.
-M.Kemal kongrede Temsil Heyeti’nin başkanı olarak seçilmekle
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline gelmiştir.
-TBMM bu kongrede seçilen Temsil Heyeti tarafından açılacaktır.
AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim1919)
Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti ile yaptığı yazışmalarda;
Hükümetin Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlarına
bağlı olmasını, Meclis-i Mebusan toplanana kadar hükümetin
önemli kararlar almamasını, atamalarda Heyet-i Temsiliye’ye
danışılmasını istemiştir. Ancak bütün bu yazışmalar bir sonuç
vermedi. Bununla birlikte, İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ile
görüşmek üzere Anadolu’ya bir temsilci gönderdi.(Bahriye Nazırı
Salih Paşa).
İstanbul Hükümeti ile Heyet-i Temsiliye arasında yapılan Amasya
görüşmelerinde taraflar şu esaslar üzerinde anlaşmışlardır:
-İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi kararlarını Meclis-i
Mebusan’da onaylanması şartıyla kabul edecektir.
-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği yasal bir kuruluş
olarak İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır.
-Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerin işgaline izin
verilmeyecektir.
-Müslüman olmayan topluluklara Türklerin egemenlik haklarını,
toplumsal dengesini bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.
-Meclis-i Mebusan’ın güvenlik bakımından İstanbul’ da toplanması
uygun değildir.
-İtilaf Devletleri ile yapılacak barış görüşmelerinde Heyet-i
Temsiliye’nin uygun göreceği temsilcilerin bulunması
sağlanacaktır.
Sonuç:
-Heyet-i Temsiliye Osmanlı Hükümeti tarafından resmen
tanınmıştır.
-Görüşmeler sonunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılması
İstanbul Hükümeti’nce kabul edilmiştir.
HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN ANKARA’ YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919)
27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını
Anadolu’daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmişti.
Gerçekten de Ankara coğrafi konum bakımından Anadolu’nun
ortasına yakın bir yerde bulunuyordu. Ayrıca o dönemin en önemli
ulaşım aracı olan demiryolu Ankara’ya kadar uzanıyordu.
MECLİS-İ MEBUSAN’IN SON TOPLANTISI VE MİSAK-I MİLLİ’NİN KABUL
EDİLMESİ (28 Ocak 1920)
12 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan son kez toplandı. Bu
meclisin verdiği en önemli karar, taslakları Mustafa Kemal
tarafından milletvekillerine Ankara’da verilen ve sonraları
Misak-i Milli olarak adlandırılacak olan Ahd-ı Milliye(Ulusal
And) 28 Ocak 1920’de kabul edildi. Meclisin ve İstanbul
Hükümeti’nin çalışmalarından ve Anadolu’da artan direniş
hareketlerinden rahatsızlık duyan İtilaf Devletleri 16 Mart
1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Yunan birlikleri de Anadolu
içlerine doğru ilerlemeye başladı. İstanbul’un işgalinden sonra
Meclis-i Mebusan padişah tarafından kapatılmıştır.
Misak-ı Milli (Ulusal And) kararları:
-Halkı özgür kalır kalmaz ana yurda kendi istekleriyle katılmış
olan Kars, Ardahan, Artvin için gerekirse yeniden oylama
yapılacaktır.
-Batı Trakya’nın durumu orada yaşayanlar tarafından
saptanmalıdır.
-Halifeliğin, İstanbul ve Marmara’nın güvenliği sağlanmalıdır.
Boğazlar konusu, ilgili devletlerle birlikte verilecek
kararlarla çözümlendikten sonra Boğazlar dünya ticaretine
açılabilecektir.
-Azınlıklar için istenen haklar sınırlarımız dışındaki Türklere
de uygulanması koşuluyla kabul edilebilir.
-Ulusal ve ekonomik gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam
serbestlik ve bağımsızlık sağlanması, siyasi, adli, mali
gelişmemize engel olan sınırlamaların kaldırılması gereklidir.
-Müslüman Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin kaderi halkın
oyuna uygun olmalıdır.
Önemi:
-Misak-ı Milli ile M.Kemal Paşa’nın düşünceleri Osmanlı
parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve yasallaşmıştır.
-Türk ulusunun bağımsızca yaşayacağı vatan sınırları
çizilmiştir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)
İstanbul’un işgali edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın
kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Padişah İtilaf
Devletlerin esiri haline gelmişti. Böyle bir durumda ulus
kendisini yönetmeye başlamalıdır. Ulusu temsil eden, ulus adına
karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da yeni bir
meclistir. 23 Nisan 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile
TBMM açıldı. Meclisin açılmasıyla Heyet-i Temsiliye’nin görevi
sona ermişti. Meclis M.Kemal’i başkanlığa getirmiştir. 2 Mayıs
1920’de ilk TBMM Hükümeti kuruldu. 20 Ocak 1921’de yeni Türk
devleti’nin ilk Anayasa’sı (Teşkilat-ı Esasiye) oluşturulmuştur.
Bu anayasaya göre;
-Egemenlik ulusa aittir.
-Kuvvetler birliği ilkesini benimsemiştir.
-Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır.
ÖNEMLİ AYAKLANMALAR
Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
birçok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu ayaklanmaların bir bölümü Türk
topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı amaçlayan,
diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel
bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir.
Hıyanet, kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı; milli
hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç isyanların
bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece
önem vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken,
öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar
Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi
geciktirmiştir.
Bu ayaklanmalar:
Doğrudan İstanbul Hükümetince Yürütülenler:
-Ahmet Aznavur Ayaklanması (2 Kasım 1919-16 Nisan 1920): Manyas
–Susurluk-Gönen –Ulubat dolaylarında Aznavur’un çıkardığı
ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonra’da Çerkez Ethem
bastırmıştır.
-Halifelik Ordusu (Kuva-i İnzibatiye): İstanbul yönüne geçişi
sağlayan Geyve ve çevresinde iyi donatılmış Kuva-i Milliye’ye
karşı İngilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli
Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.
İstanbul Hükümeti ve İşgal Güçlerinin Birlikte Çıkardığı
Ayaklanmalar:
En yaygın olanıdır. İşgalcileri kendi etki alanlarındaki milli
uyanışı ezmek için her çareye başvurmuşlardır. Gizli ajanlarıyla
İstanbul Hükümetiyle işbirliği yapıp din sömürücülüğü yoluyla
halkı ayaklandırmışlardır.
-Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları: Boğazları elde
tutmak amacıyla çıkartılan ayaklanma. Kuvayı Milliye
kuvvetlerince bastırılmıştır.
-Yozgat Ayaklanması: Bu ayaklanmayı Çerkez Ethem daha sonrada
Milli Kuvvetler bastırmıştır.
-Afyon Ayaklanması: Yunan ajanlarının kışkırtması sonucunda
Çopur Musa adlı çıkar düşkününün çıkarttığı bu ayaklanma Kuvayı
Milliye tarafından bastırıldı.
-Konya Ayaklanması: Din duygusu kullanılarak Fransız, İngiliz,
İtalyan ajanlarının kışkırtmalarıyla çıkmıştır. Milli
kuvvetlerce bastırılmıştır.
-Milli Aşireti Ayaklanması: Urfa’da yaşayan bu aşiret
Fransızlarla işbirliği yaparak ayaklanmıştır. Milli kuvvetlerce
bastırılmıştır.
Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar:
-Fransızların desteğiyle 10 Temmuz 1920’de Adana’ya giren Ermeni
İntikam Alayı’nın ayrıca doğu illeri sınırında bulunan diğer
Ermenilerin ayaklanma kışkırtma ve savaş açma şeklindeki
baskılarıdır.
-Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus
devletini kurma amacıyla çıkarttığı ayaklanmalardır. Aralık 1920
de başlayan ayaklanmalar kesin zaferin kazanılmasından sonra
1923’ de tam olarak bastırıldı.
Kuvayı Milliye yanlısı olup sonradan ayaklananlar: (Düzenli
Ordunun kurulmasına tepkidir)
-Demirci Mehmet Efe: Aralık 1920’de ayaklanmış, Refet Bey
tarafından bastırılmıştır.
-Çerkez Ethem Ayaklanması: I. İnönü savaşı sırasında
bastırılmıştır.
SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)
Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,
Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polanya, Romanya,
Sırp-Hırvat-Sloven ve Çekoslavakya devletleri arasında
imzalanan, Türk’ün ölüm fermanı olarak bilinen bu antlaşma 433
maddeden oluşuyordu.
Önemli Maddeleri:
-Osmanlılar’a İstanbul dolayları ve Anadolu’nun küçük bir bölümü
bırakılacak.
-Boğazlar tüm devletlere açık olup Boğazlar komisyonunca
yönetilecek
-İzmir dahil Ege’nin büyük bölümü ile, Midye – B.Çekmece
çizgisinin batısında kalan tüm Trakya Yunanlılara bırakılacak.
-Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacak.(Ermenistan ve
Kürdistan)
-Antalya ve Konya bölgeleri ile Batı Anadolu’nun derinliklerine
kadar İtalyanların nüfusuna girecek.
-Mersin’den başlayarak Sivas’a kadar uzanan bölgeler Fransızlara
bırakılacak.
-Arapların yaşadıkları yerler İngiliz ve Fransız mandasına terk
edilecek.
-Osmanlılar ağır silahlardan arındırılmış küçük bir ordu ve
deniz birliği bulunduracak.
-Kapitülasyonlar en ağır şekilde yeniden kurulacak.
-Azınlıklara çok geniş haklar verilecek.
-Antlaşma hükümlerine uyulmazsa İstanbul işgal edilecek.
TBMM’nin Sevr Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı
imzalayanları ve onaylayanları vatan haini saymaya karar
vermiştir.
KURTULUŞ SAVAŞI
Doğu cephesi savaşları:
Ermeni sorununun uluslararası bir sorun haline gelmesi, Rusların
Berlin Antlaşmasına Ermenilerle ilişkili olarak hüküm
koydurmasıyla başlamıştır. Ermeniler Hınçak ve Taşnak adlarıyla
terör örgütleri kurarak Ermeni milliyetçiliğini yaymaya, halkı
silahlandırarak isyana teşvik etmeye başladılar. I.Dünya
Savaşı’nda, Kafkas cephesinin açılması üzerine Ermenilerle
Ruslar işbirliğine yönelmişler ve Rusların kışkırtmalarıyla
Türkleri katletmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nde
kışkırtmalar sonucu en son ayaklananlar Ermenilerdir. Bu
nedenle, Osmanlılar cephe gerisinin güvenliği için Ermenileri
Suriye ve Lübnan’a mecburi göç ettirmiştir(1915). İtilaf
Devletleri Sevr’i uygulamaya koyabilmek için Batıda Yunanlıları,
doğuda Ermenileri kullanmışlardır. İtilaf Devletleri, Akdeniz ve
Karadeniz’e çıkış kapıları olacak ve sınırları Wilson tarafından
çizilecek Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek için Sevr
Antlaşması’na bir madde koydular.
Rusya’da ihtilal gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal
ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler. Bu arada
merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs 1918).
Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye ulaşmadan Ermeniler,
Rusların yerini aldı ve Wilson ilkelerini kendilerine göre
yorumlayarak Doğu Anadolu’nun kendilerine ait olduğunu ileri
sürüp, Gümrü, Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler. Ulusal
Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Doğu Anadolu’nun Ermenilerin
eline geçmesine mani olmak için Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk
Derneği adıyla bir örgüt kurulmuştu. TBMM Hükümeti 15. Kolordu
Komutanı Kazım Karabekir’i tam yetkiyle Doğu Cephesi
Komutanlığına atadı. 28 eylül 19282de, Kazım Karabekir Paşa
komutasındaki Türk birlikleri Ermenileri yenilgiye uğrattı. 29
Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ve çevresi Ermeni işgalinden
kurtarıldı.
Savaşı kaybeden ve bu arada dostlarından bekledikleri yardımın
gelmediğini gören Ermeniler barış istemek zorunda kaldılar. Zira
Türk kuvvetleri Gümrü’ye kadar gelmişlerdi. 2 Aralık 1920’de
Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.
Gümrü Antlaşması’na Göre:
-Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğu Ermenilerce de
benimsenmiştir.
-Ermeniler D.Anadolu’daki her türlü isteklerinden
vazgeçmişlerdir. Ermenistan kurma girişimleri suya düşmüştür.
-1878’de elden çıkan Kars ve çevresi Türk topraklarına katıldı.
Önemi:
-Gümrü Antlaşması TBMM’nin uluslararası alanda ilk siyasi
başarısıdır.
-Misak-ı Milli’nin doğu sınırları kısmen de olsa belirlendi.
-Halk üzerinde ordu ve meclisin güveni artmıştır.
Güney Cephesi Savaşları:
-Mondros Ateşkes Andlaşması’nın koşullarına aykırı olarak
İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı
işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal
ettiler.
-Fransa ile İngiltere 15 Eylül 1919’da ikili bir antlaşma
yaparak Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını belirlediler. Irak ve
Filistin İngiliz Mandası, Suriye, Lübnan da Fransız Mandası
altına sokuldu. Antep, Maraş, Urfa da el değiştirerek Fransa’ya
geçti.Fransızlar buralara yerleştikleri gibi Suriye ve Mısır’dan
getirdikleri Ermenileri teşkilatlandırıp Türklere
saldırtıyorlardı.
-Ermeni saldırılarına karşı başlayan direniş hareketlerine,
Sivas Kongresi’nde bu yöre için Kuvayı Milliye kurulmasına karar
verilerek, halkın da katılımı sağlanmıştır.
-Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadeleye tüm
Maraş halkı katıldı. Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk
etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Maraş adı TBMM kararı ile
1973’te Kahramanmaraş olarak değiştirildi.
-Urfa şehrinde Ali Saip(Ursavaş) Bey tarafından
teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı.
Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar. Urfa’ya TBMM
kararı ile 1984 yılında Şanlıurfa adı verildi.
-Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı
ayaklandı.Üsteğmen Salih’in ‘Şahin’ takma adıyla Kuvayı Milliye
Komutanlığına atanması halkı daha da örgütlü bir güç haline
getirdi. Hiçbir yerden yardım alamayan Anteplilerin Fransızlara
karşı direnişi yaklaşık 1 yıl sürdü. Antep şehri, tüm
olanaksızlıkları yaşadıktan ve altı bin şehit verdikten sonra
onurundan taviz vermeden 9 Şubat 1921’de düşmana teslim olmak
zorunda kaldı. TBMM Antep’in direnişini ödüllendirmek için kente
‘Gazi’ ünvanı verdi.
-Fransızlar halkın direnişleri sonucunda askeri harekatlarını
durdurduktan sonra Sakarya Zaferi’nin arkasından TBMM ile Ankara
Antlaşması’nı yaptılar ve işgal ettikleri yerleri boşalttılar.
-Antalya, Isparta ve Konya’yı işgal eden İtalyanlara karşı cephe
açılmamıştır. Türk ordusunun Batı Cephesi’nde kazandığı zaferler
İtalyanları etkilemiş, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra
Anadolu’yu tamamen terk etmişlerdir.
Sonuç: Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Güney Cephesi’ndeki
başarıları halk direnişleriyle kazanılmıştır.
BATI CEPHESİ SAVAŞLARI
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kaderini tayin eden cephe. Düzenli
ordunun kurulmasıyla Yunanlılara karşı savaşılmıştır.
ÇERKEZ ETHEM OLAYI
Düzenli ordu kurma çalışmaları Kuvayı Milliyecilerden bazılarını
tedirgin etmiştir. Bunlardan en önemlisi Çerkez Ethem’dir.
Çerkez Ethem Kuvayı Milliye’nin kurulmasına emek vermiş,
kendisine bağlı kuvvetlerle iç ayaklanmaları bastırmış, başarılı
çalışmaları görülmüştür. Milli Hükümetin kendisine hoş görülü
davranması onu şımartmış, TBMM içinde kendine yandaşlar edinerek
Ankara Hükümeti’ni rakip olarak görmeye başlamıştır.
Yunanlılarla anlaşarak düzenli orduyla savaşmış, yenilerek
Yunanlılara sığınmıştır.
I. İNÖNÜ SAVAŞI (6 – 10 Ocak 1921)
Çerkez Ethem’in ayaklanmasının yarattığı ortamdan yararlanmak
isteyen Yunan ordusu, 6 Ocak 1921’de Bursa ve Uşak’tan hareket
ederek, Eskişehir ve Afyon yönünde askeri harekata başlamıştır.
Amaçları, Eskişehir’i ele geçirip demiryolu ulaşımını kontrol
altına almak, sonra da Ankara’ya işgal ederek TBMM’yi
dağıtmaktı. Türk ordusu Yunan ordusunu İnönü’de karşılamıştır.
Albay İsmet (İnönü)’nün komutasındaki düzenli Türk ordusu 10
Ocak 1921’de kendinden kat ve kat üstün olan Yunan ordusunun
ileri harekatını İnönü’de durdurmuştur. Sonra da Kütahya
yönünden ilerleyen Çerkez Ethem kuvvetleri yenilgiye
uğratılmıştır.
I.İnönü Savaşı küçük çapta bir savaş olmasına rağmen önemli
sonuçlar doğurmuştur.
Bu savaşın önemi:
-Bu muharebenin kazanılmasıyla Türk ulusunun varlığı ve savaş
gücünün tükenmediği kanıtlanmış, TBMM Hükümeti’nin yurt içinde
ve dışında saygınlığı artmıştır.
-Çoklukla ayaklanma odakları söndürülmüş, yurt içinde güvenlik
büyük ölçüde sağlanmış bundan sonra, ülkeye yasalar egemen
olmuştur.
-Devlet kuruluşu işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker alma
işleri yoluna girmiş, daha önemlisi, Devlet’in kendi
kaynaklarına sahip çıkması olanağı sağlanmıştır.
-Ordunun geliştirilmesi ve milletin orduya güveni artmıştır.
-Ankara Hükümeti Saltanat Yönetimi’nden üstün olduğunu ve onun
yerini alması gerektiğini göstermiştir
-İtilaf Devletleri Sevr’i tekrar görüşmek için Londra’da
konferans düzenlemek zorunda kaldılar.
-Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.
-İstiklal Marşı kabul edildi. (12 Mart !921)
-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edildi.
LONDRA KONFERANSI (21 Şubat 1921)
I.İnönü Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri Londra’da bir
konferans düzenlemeye karar verdiler.
-İtilaf Devletleri Sevr’in yeniden gözden geçirilmesini
kararlaştırdılar.
-Londra’da toplanacak konferansa Osmanlı Devleti ve Yunanistan
çağrıldılar. Delegeler arasında Ankara Hükümeti’nin de
temsilcisinin bulunmasını şart koştular. (Amaçları İstanbul
Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasında bölücülük yapmaktı.)
-M.Kemal çağrının TBMM’ye yapılması gerektiğini, doğrudan çağrı
yapılmazsa konferansa katılmayacaklarını bildirdi.
-İtalyanların aracılığıyla Ankara Hükümeti de konferansa davet
edildi
-TBMM Temsilcisi Bekir Sami Bey, Türk milletinin Misak-i Milli
ile belirlenmiş olan haklarını dile getirdi. İtilaf Devletleri
bu isteğe önem vermediler.
-Konferansta Ankara Hükümeti’ne önerilen barış esasları Sevr’in
biraz değiştirilmiş şekli olduğundan reddedildi. Misak-i Milli
ile Sevr’in uyuşması düşünülemezdi. Savaşı sürdürmekten başka
çare yoktu.
Önemi: Yeni Türk Devleti İtilaf Devletlerince resmen tanınmıştı.
MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 Mart 1921)
Türk ordusunun İnönü Zaferi sonunda Sovyetler Birliği ile TBMM
arasında imzalanmıştır.
Moskova Antlaşması’na göre:
-Doğu sınırımız büyük oranda kesinlik kazanmıştır. (Kesin
sınırımız Kars Antlaşmasıyla belirlenecektir)
-Sovyetler yeni Türk Devleti’ni ve Misak-i Milli’yi tanımıştır.
Böylece ilk kez büyük bir devlet TBMM’yi tanımış oluyor.
-İki devlet arasında çeşitli ekonomik ve siyasi konularda
karşılıklı yardım kararı alındı
-Doğu sınırımız güvenlik altına alındığı için, bu cephedeki
kuvvetlerimizin diğer cephelere kaydırılma imkanı doğmuştur.
II. İNÖNÜ SAVAŞI (23 -31 Mart 1921)
Londra Konferansı’nın barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce
reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin isteklerini zorla
Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa
üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart’ta
saldırıya geçtiler.
Yunanlılar, Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi ve Uşak’ı ele
geçirmeleri üzerine, TBMM’i Muhafız Taburu cepheye gönderildi.
Böylece güçlenen Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Yunan
saldırısını püskürttü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş
süresince verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması” emri
başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan 1921’de Yunan
ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı. Böylece Yunanlılar İnönü’de
ikinci kez yenildiler.
Sonuç:
-TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine, resmen
olmasa da kabul ettirdi; içte ve dışta nüfuz ve saygınlığı
yükseldi.
-Avrupa ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı
güvensizlik ve muhalefet başladı.
-Ordu mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
-Bu durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar Güney
Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
-Türk ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf Devletleri’ni Türkler
hakkında yararlı kararlar almaya zorladı.
-II.İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından, Sovyet Rusya ve
Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve
bu resmen Türk hükümeti’ne bildirilmiştir.
KÜTAHYA – ESKİŞEHİR SAVAŞLARI (10 -24 Temmuz 1921 )
10 Temmuz’da Yunan saldırısı İnönü-Eskişehir, Afyon ve Kütahya
hattında geniş bir cephede başladı. Bu durumda M.Kemal Paşa
fazla kayıplar verilmeden ordunun Sakarya Nehri’nin doğusuna
çekilmesine karar verdi. Ordu, Sakarya’nın doğusunda
toparlanmaya başladı. Yunanlılar da Sakarya Nehri kıyılarına
kadar ilerlediler. Yunanlılar Sakarya Nehri’nin batı tarafında
durmuşlar, yeni bir saldırı için hazırlıklara başlamışlardı.
Sonuç;
-Eskişehir, Afyon ve Kütahya elimizden çıkmıştır.
-Meclis tarafından M. Kemal 5 Ağustos 1921’de başkomutan
seçilmiştir.
-M. Kemal ayrıca üç ay süreyle meclisin yetkilerine de sahip
olacaktı.
M. Kemal ilk iş olarak ordunun gereksinimlerinin sağlanması için
7-8 Ağustos 1921’ de Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal
Yükümlülükler) yayınladı. Tekalif-i Milliye emirlerinin
uygulanmasında çıkacak aksaklıkları ortadan kaldırmak için
çeşitli yerlerde İstiklal Mahkemeleri açıldı.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ: (23 Ağustos – 12 Eylül 1921 )
23 Ağustos – 13 Eylül 1922 tarihleri arasında yapılan. Türk
milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan
Muharebesi; Kurtuluş Savaşı içinde kader tayin edici olmuştur.
Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Ankara yönünde
ilerleyerek, Türk Ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın
sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele
geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü yok edilmiş
olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emir ve komutasında, Türk
ulusunun kanıyla yapılan ve dünya harp tarihine “en uzun meydan
muharebesi”; Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de “subay
muharebesi” diye geçen Sakarya Destanı 21 gün 21 gece devam
etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu
tamamen terk etmesiyle son bulmuştur.
Başkomutan Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında
ülke savunmasını şu şekilde ifade etmiştir. “Hattı müdafaa
yoktur, sathı müdafaa vardır. O sathı bütün vatandır. Vatanın
her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça bırakılamaz.
Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir;
fakat, küçük büyük her birlik durabildiği noktadan yeniden
düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki
birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona uymaz;
bulunduğu mevzide sonuna kadar durmaya ve direnmeye mecburdur”’
Taarruz inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan Sakarya
Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı kapılarını aralamış Türk
milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtaracağı inancını da
kuvvetlendirmiştir.
Sakarya Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki II.Viyana
yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona ermiştir. Bu savaş,
Türk ordusu’nun son savunma savaşıdır.
-Düşman 10 Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya hattına kadar
atılmıştır.
-Savaş Türk ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.
Sonuçları:
-Ulusal Kurtuluş Savaşının son savunması savaşıdır.
-Düşmanın saldırı gücü tükenmiş, Türk topraklarını ele geçirme
istek ve umudu yok olmuş, savunmaya geçmişlerdir.
-Bu savaşa Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Batı Cephesi
Komutanı İsmet İnönü Paşalar katılmıştır. Subaylar savaşıdır.
-M. Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gazi ünvanı (19 Eylül 1921)
verilmiştir.
-Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları
imzalanmıştır.
-TBMM Anadolu’da kesin egemenlik sağlamıştır.
-TBMM’nin yaşama ve var olma mücadelesindeki en büyük
başarısıdır
KARS ANTLAŞMASI (13 Ekim 1921)
Moskova Antlaşması Doğu sınırlarımızda bazı pürüzler bırakmıştı.
TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında hiçbir pürüzün
kalmamasını gerektiriyordu. Sovyet Rusya kendine bağlı;
Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın TBMM Hükümeti ile
anlaşmasını öngördü. Sakarya zaferi’nden sonra bu
cumhuriyetlerle yapılan Kars Antlaşması ile doğu sınırımız
kesinlik kazandı.
ANKARA ANTLAŞMASI (20 Ekim 1921) :
Fransızlar, Sakarya zaferinden sonra TBMM Hükümeti ile kesin
antlaşmayı imzalamışlardır.
Ankara Antlaşmasına Göre:
-TBMM ile Fransa arasında çatışmalar sona ermiş, Güney sınırımız
(İskenderun-Hatay dışında) çizilmiştir.
-Hatay’daki Türklere geniş haklar tanındı. Hatay için özel
yönetim biçimi uygulanacaktı.
Sonuç:
-Bu antlaşma ile Fransa TBMM’yi resmen tanımıştır.
-Ankara Hükümeti’nin diplomatik zaferidir.
-Fransa Anadolu işgalinde işbirliği yaptığı dostlarından kopmuş,
böylece İtilaf Blok’u parçalanmıştır.
-Güney sorunumuz çözümlenmiştir. Bu cephedeki birliklerin Batı
Cephesi’ne kaydırılma imkanı hazırlanmıştır.
BÜYÜK TAARRUZ (26 Ağustos-30 Ağustos 1922)
Hazırlık: Başkomutan M.Kemal düşmana kesin darbeyi indirmek için
hızlı biçimde hazırlıklara girişti.
-Doğu ve Güney cepheleri tam anlamıyla güvenlik altına
alındığından buralardaki birlikler tam bir gizlilik içinde
Batı’ya kaydırıldı.
-Ordunun eksiklikleri giderildi.
M. Kemal Haziran 1922’de taarruz kararı aldı. 6 Ağustos 1922’de
orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. M.Kemal
Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26
Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un
güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve
sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri
tümüyle yok edilecekti.
26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 da topçularımızın ateşiyle
Kocatepe’den taarruz başladı.Başkomutan Mustafa Kemal de bu
esnada taarruzu Kocatepe’den sevk ve idare ediyordu. Siklet
merkezi 1 inci Ordu da olmak üzere, 1 inci Ordu güneyden, 2 inci
Ordu kuzeyden taarruzla, harekat kısa sürede başarılı bir
şekilde gelişti. Yunan savunma hattı parçalandı. 26/27 Ağustos
gecesi Yunan mevzileri ele geçirildi. 27 Ağustos’ta Türk Ordusu
Afyon’u Yunan işgalinden kurtardı. Dumlupınar mevzilerine
çekilen düşmana karşı 29 Ağustos’ta taarruz eden ordumuz, 30
Ağustos’ta Yunan ordusunu tamamen kuşatarak büyük bir kısmını
imha etmiştir. Düşman Başkomutanı General Trikopis esir alındı.
Kütahya’da düşmandan temizlenmiştir. Bu savaşı Başkomutan
Mustafa Kemal doğrudan kendisi yönettiği için bu zafere
“Başkomutanlık Meydan Savaşı” denir.
Yunan ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922’de, Türk
ordusuna verdiği, “Ordular ilk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri.”
emri ile İzmir’e kadar kovaladı. Yunan işgalindeki tüm yerler
tek tek kurtaran Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. 18
Eylül 1922’de Batı Anadolu’da tek bir düşman askeri kalmamıştır.
Sonuçları:
-Bu zafer, milletin kendine güven duygusunu yükseltmiş, milli
kudret ve yeteneğin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
-Bu zafer, yeni Türk Devleti’nin temeli, uygarlık yolunun en
büyük köprüsü olmuştur.
-Öldüğü sanılan ve mirası paylaşılmaya yeltenilen Türk
milletinin yaşama hakkı ve yeteneği olduğu dünyaya kabul
ettirilmiştir.
-Bu zafer ile Misak-i Milli gerçekleştirilmiş, bütün düşmanlar
topraklarımızdan atılmıştır.
-Bu zafer, Mudanya Ateşkes antlaşması ile Lozan Konferansı’ndaki
beklentilerimize esas teşkil etmiştir.
-Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile
Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün
dünyaya kanıtlanmıştır.
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI (11 Ekim 1922 )
İzmir’in kurtarılmasından sonra, Türk ordusu, Boğazlar, İstanbul
ve Trakya’nın geri alınması için o tarafa yöneldi. Bunun üzerine
İtilaf Devletleri ateşkes görüşmelerine başlama isteklerini
TBMM’ne bildirdiler.
3 Ekim’de Mudanya’da başlayan ateşkes görüşmelerine Türk
temsilcisi İsmet Paşa gönderilmiştir. Yunanistan görüşmelere
katılmamış, sonradan ateşkes metnini imzalamıştır.
Mudanya Ateşkes Antlaşmasına göre:
-Türkiye ile Yunanistan arasındaki silahlı çatışmalara son
verilecektir.
-Yunanlılar 15 gün içinde Doğu Trakya’yı boşaltacaklar. Türkiye,
barış sağlanıncaya kadar burada emniyet ve asayişi sağlanması
için sekiz bin Jandarma bulunduracaktır.
-Boğazların durumu barış antlaşmasıyla saptanacaktı.
-İtilaf Devletleri’nin kuvvetleri barış antlaşması imzalanıncaya
kadar İstanbul’da kalacaklardır.
Sonuç;
-Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir.
-Doğu Trakya savaş yapılmadan kazanılmıştır.
-Türk diplomasisi büyük bir zafer kazanmıştır.
Bu ateşkesten sonra çalışmalar Lozan’da toplanacak barış
konferansının hazırlıkları üzerine yoğunlaştırılmıştır. Artık
yeni Türk Devleti uluslararası hukukun ilkeleri içinde kendini
ezmek isteyenlere karşı eşit haklarla onurlu bir devlet olarak
konferans masasına oturacaktı. Misak-ı Milli ile belirlenen
topraklar büyük ölçüde geri alınmış, ülke bütünlüğü
sağlanmıştır. Barış antlaşmasıyla da uluslararası güvenceye
bağlanacaktır.
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI (24 Temmuz 1923)
Lozan Barış Antlaşması’na Göre; Yeni Türk Devleti’nin
uluslararası alanda bağımsız, bütün diğer devletlerle eşit,
şerefli bir varlık olduğu kesinlikle tanınıyor ve Osmanlı
Devleti’nin sona erdiği kabul ediliyordu.
Sınırlar:
-Suriye sınırımız Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’na
göre kabul ediliyor.
-Irak sınırı; Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için bu
konuda İngiltere ve Türk Hükümeti kendi aralarında görüşüp
anlaşacaklardı.
-Türk-Yunan sınırı Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen
şekliyle kabul edilmiştir. Karaağaç ve yöresi Yunanistan’ın Batı
Anadolu‘da yaptığı tahribattan alınacak savaş tazminatına
karşılık elde edilmiştir. Ayrıca, Gökçeada, Bozcaada bizde,
diğer Ege adaları Yunanistan’da kaldı. Yunanistan, Türk sınırına
yakın olan adalar asker bulundurmayacaktı.
Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı (En büyük siyasi başarı)
Azınlıklar: Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edilerek hiçbir
şekilde ayrıcalık tanınmayacaktı. Batı Trakya’daki Türklerle
İstanbul’daki Rumlar dışında Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar
ve Yunanistan’daki Türkler mübadele edileceklerdi..
Savaş Tazminatları: I.Dünya Savaşı nedeniyle bizden istenen
savaş giderlerinden kurtulunmuştur.
Devlet Borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğundan
ayrılan devletlerle aramızda bölüşüldü. Bize düşen bölüm
taksitlendirme ile kağıt paraya göre ödenecekti. Düyun-u Umumiye
de böylece tarihe karışmaktadır.
Boğazlar: Boğazlar, üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda
geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve
uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların
her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla
uluslararası bir kurul oluşturulmasına ve bu düzenlemelerin
“Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesi kararı
alınmıştır.
-“Musul”, “Boğazlar” ve “Hatay” Lozan’da çözümlenemeyen
sorunlardır.
Önemi:
-Lozan Barışı bugüne kadar Türk ulusuna köklü ve huzurlu bir
yaşam sağlamıştır.
-Misak-ı Milli sınırları büyük ölçüde sağlanmıştır.
-Türkiye tarihinde yeni bir dönem başlatmıştır.
-Türk ulusu adına, I.Dünya Savaşını bitiren antlaşmadır. Mondros
ve Sevr antlaşmaları tarihin çöplüğüne atılmıştır.
-“Doğu Sorunu”, “Avrupa’nın hasta adamı” gibi deyimler ortadan
kaldırılarak emperyalizme karşı verilen silahlı mücadele ve
bunun sonunda yaratılan Yeni Türk Devleti tüm dünyaya kabul
ettirilmiştir. Böylece Türkiye tüm sömürge uluslara örnek
olmuştur.
KURTULUŞ SAVAŞI İLE BİZE BU GÜZEL YURDU ARMAĞAN EDEN, BAŞTA
BÜYÜK ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLMAK ÜZERE, ONUN YAKIN
SİLAH ARKADAŞLARI İLE BİRLİKTE, TÜM ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİ
SAYGIYLA ANIYORUZ.